Diller arasında sürekli alışveriş olmuştur. Komşu olan toplumlar birbirlerine sürekli birneñler öğretmişlerdir. Bu yüzden birinde olan, öbüründe olmayınca yalnızca elindekini değil, sözcüğünü, kavramını da yanıñda vérmiştir. Örñeğin Anadolu'ya yéñi gelen Türkler ilginç balıklar görmüşlerdir. Benzetebildiklerine kendi dillerinden ad koymuşlardır; kılıç balığı, kalkan balığı gibi. Ancak öbürlerine olduğu gibi Yunanca adları vermişlerdir. Daha doğrusu öğrenip, almışlardır.
Gelelim bilim konusuna; Türkler bilimle hiç ilgilenmemiştir. Hele matematik, fen ile hiç ilgilenmemişlerdir. Tüm eski kaynaklara baktığımızda Türklerin kendine özgü sayıları bile yok. Sayı yok derken, bunları simgeleyen damgalar yok. Bir, iki, üç gibi sözcükler var ancak bunları 1,2,3 gibi damgalarla simgeleyen herhangi bir kaynak yok.
Bir kavramı karşılayan sözcüğün o dilde olması için, o dili kullanan ulusun o işle ilgileniyor olması gerekir. Bu yüzden Türklerde ne matematik ne de fen gibi kavramlar hiç olmamıştır. Bilim kavramı da olmamıştır. Osmanlılar bir ara élm diyorlardı, onu da ilim yapıp kullanmış bir takım insanlar. Ançıp ilim dediği bu olay inançsal bilgiden öteye gitmiyordu.
Günümüzde ayrı bir durum var; aydıñlanma çağı diyebiliriz. Artık dilimizde bilim gibi bir kavram var. Bilimle ilgilenen, bilime katkı sağlayan bilim kişilerimiz de var artık. Bunlar sevindirici, umutlandırıcı... Bu yüzden eski Türkler bilim bilmez démek yañlış olmaz. Çünkü Türklerde bilim yéñi yéñi uğraş alanı olarak görülmektedir.
Matamatikle, fenle de ilgilendiğimize göre, bizden soñraki kuşaklarıñ bize bu yönde yérme göndermemesi için bu kavramlara öz dilden karşılıklar vérmek gerekiyor. Bu bağlamda matematik sözcüğü yérine bundan soñra öğbilim diyeceğim. Öğrenmek sözü ile de kökteş olacak. Öğ, düşünce démek. Böylece öğbilim, düşünme bilimi gibi algılanabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder